25 Şubat 2016 Perşembe

Beşiktaş - Gençlerbirliği Maçı (22. Hafta)

Fenerbahçe'nin puan kaybettiği bir haftada, üstelik derbiden önce oldukça önemli bir maç haline gelen Beşiktaş Gençlerbirliği maçı kazasız bir şekilde geçildi.

Teknik Direktör Deli İbo'nun başa geçmesiyle dörtde dört yapan Gençlerbirliği, maçın ilk bölümünü tamamen sahasında kabul etti. Beşiktaş'ın baskısıyla birlikte oyun tamamen rakip yarı sahada oynandı ve Gençlerbirliği kaptığı topları sadece ileri vurabildi.



Mario Gomez'in golüne kadar olan bölümde oyunun tek hakimi Beşiktaş olsa da pozisyon zenginliği geçtiğimiz maçlara göre nispeten daha azdı. Bunda bir kaç etmen vardı ki bence maç hakkında konuşulması gereken konular da bunlar.

İlk göze çarpan nokta olan takımın biraz telaşlı oynaması; ceza sahası önünde alıştığımız etkili kısa paslaşmaları yapamamasına sebep oldu. Topu ceza sahası önünde çeviren Beşiktaş, istediği delici pasları çıkaramadı. Hızlı oynama tutkusu, telaş ile birleştiği zaman bu paslaşmalar verimli olmuyor. Zaten bu alanda yapılan paslaşmalar ince diye tabir edilen; topun şiddetinin, yönünün ve isabet oranının oldukça yüksek olması gereken paslaşmalar. Bu alışkanlığa biraz panik sosu eklendiğinde pozisyon zenginliği oldukça kötü etkileniyor.

Pozisyon zenginliğinin azlığına etki eden faktörlerden bir tanesi de beklerimizin hücuma yeteri kadar çıkmaması. Genelde İsmail daha hücumcu, Beck ise daha defansif oynuyor. Fakat her iki bekin de Fenerbahçe derbisi öncesi sarı kart sınırında olması Şenol Hoca'yı haklı olarak tedirgin etmiş. Özellikle Beck, gerektiğinde ters kademeye de girebilmek için çıkmaması konusunda uyarılmış. Beklerin oyuna katılmamasının yanında Gomez'in de sarı kart sınırında olması ve ikili mücadelelerden kaçınması da hücum etkisizliğinin sebeplerinden biriydi.

Gol attıktan sonra bu sezon ilk defa kalemize yaslandık ve rakibe oyunu bıraktık. Bence bu da tamamen psikolojik etmenlerden kaynaklı bir sorundu. Bence sırf bu bile ligin önemli haftalarına gelirken en büyük sorunumuzun stres yönetimi olacağına önemli bir işaretti. Takım ne kadar sakin kalır, her zamanki gibi oynarsa şampiyonluğa o kadar yaklaşacak gibi görünüyor.

18 Şubat 2016 Perşembe

Beşiktaş - Mersin İdman Yurdu (18. Hafta Erteleme Maçı)

Önce kar, sonra sis derken nihayet şu maçı oynayabildik. Kar yüzünden ertelenen maç sis yüzünden de ertelenme tehlikesi geçirince evde "kış kış cinler kış kış" diye bağırdık hep birlikte. Neticesinde 3 gün önceki zorlayıcı ve puan kaybı yaşadığımız Başakşehir maçından sonra çok önemli üç puanı aldık ve maç eksiğimizi bire düşürdük.



Çok baskılı oynadık, rakibi çok zorladık. Oyun tarzımızın enteresan bir sonucu var. Rakibi de iyi ve hızlı oynamaya teşvik ediyoruz. Zira top rakibe geçtiği andan itibaren yapılan sert presimiz, rakibin de topu ayağında tutmadan hızlı bir şekilde paslaşmasını zorluyor. Rakip hızlıca topu ayağından çıkarmak ve ileriye doğru ilerlemek dışında bir seçenek bulamıyor. Bu maçta topu zaman zaman bizim sahamıza taşısalar da pozisyon vermeden maçı bitirdik diyebiliriz.

Maçın diğer bir dikkat çekici noktası da formda 11'i sahada görme denemelerimiz oldu. Gökhan - Quaresma ile maça başladık. Bence Olcay - Quaresma daha doğru olurdu. Neticede formsuz Gökhan yerine Cenk oyuna girdi ve 4-4-2'ye döndük. Bence bu da yanlış tercihti ki Şenol Hoca da bunu gördü ve tekrar ideal düzene dönmek için Gomez'i çıkarmak zorunda kaldı. 

Neticede Olcay-Quaresma-Gomez'den oluşan formda üçlüyü bir yaklaşık sonuç ile bulmuş olduk. Gomez'in oyundan çıkarken yaşadığı şaşkınlık da biraz bununla ilgili. Oyunun heyecanı ile bu değişikliğin amacını göremedi ama kısa süre içinde anladı ve bir sorun oluşturmadı. Zaten Gomez karakter olarak böyle şeylerde problem çıkaracak bir adam değil ama basın burayı kaşımaya çalışacak, haberimiz olsun.

Maç ile ilgili son olarak söylemek istediğim bir şey daha var, bir takım gerizekalılar ağlaklık falan diyor ama vereceğim istatistikler çok enteresan bir cevap olacak.

Önce bakalım;


Beşiktaş bütün maç boyuca %60 ile topun hakimi olmuş. 15 şut çekmiş, 10 korner kullanmış. Rakibinin 285 pasına karşın 482 pas yapmış.

Böyle bir maçta Beşiktaş 6 faul yapmışken Mersin İdmanyurdu 28 faul yapmış ve her iki takımda 2'şer sarı kart görmüş. Hakem ilk yarı Nakoulma'nın bir faulünden sonra onu uyarırken yaptığı faulleri yerlerini göstererek saydı; 1,2,3 diye. Sarı kart vermedi ve ikinci yarı oyuncunun faulleri devam etti.

Sahada futbol oynamaya çalışan bir Beşiktaş varken, oynanmamasına uğraşan bir Mersin İdmanyurdu ve hakem vardı. İşin özeti de budur.

İstatistikler için: 

15 Şubat 2016 Pazartesi

Medipol Başakşehir - Beşiktaş Maçı (21. Hafta)

Ligin en kritik maçlarından biri ve yoğun bir fiktstürün başlangıcı olan Medipol Başakşehir - Beşiktaş maçı maalesef puan kaybıyla sonuçlandı. Her ne kadar 2-0 yenilgiden 2-2'ye ulaşmak önemli olsa da üç puanın kaçması üzücü.



Aslında maçın özeti olumsuzlukların toplamının iki puan kayba sebep olması diyebilirim. Marcelo'nun cezası sebebiyle defans kurgumuz beklendiği gibi Necip - Alexis oldu. Bu ilk olumsuzluktu ki Ersan'ın satılması ve Rhodolfo'nun sakatlığından sonra beklenen durumlardan biriydi. Necip'in stoperde oynaması ve Alexis ile olan tanışıklığının olmaması sonucunda iki gol yedik. İlk gol ve özellikle ikinci gol tamamen yerleşim hatasından geldi.

İkinci olumsuzluk da ilki ile bağlantılı olarak gelişti. Alexis ve Necip'in oyun kurmadaki başarısızlığı, Oğuzhan'ın kötü oyunu ile birleşince topu maalesef istediğimiz şekilde hücum alanına taşıyamadık. Oğuzhan bu sezon oynadığı en kötü maçı çıkardı. Çok top kaybetti ve takımı hücuma çıkaramadı. Geçmişte defansa yapılan presleri son derece seri paslaşmalarla hücum bölgesine taşıyan takım bu defa prese karşı reaksiyon veremedi ve topu bir türlü hücum bölgesinde uzun süre tutamadık. Bu da şok preslerimizle kazandığımız ve tehlike yarattığımız pozisyonların sayısının oldukça az olmasına sebep oldu. 

İlk yarı son 15 dakika haricinde bu şekilde geçti. Ancak topu hücum bölgesinde tutabildiğimiz süre boyunca etkili ve tehlikeli olduk. Mario Gomez'in şanssızlığı olmasa 2-3 gol bulmak işten bile değildi.

Rakibin sahaya iyi yayılması ikinci yarının başında da devam etti. Devre başında yediğimiz ikinci gol ile bir süre panik yaşadık. Eğer Başakşehir klasik bir Abdullah Avcı takımı olmasaydı bu panikten yararlanıp üçüncü golü yiyebilirdik. Ancak hem Avcı'nın mentalitesi, hem de rakibin fizik gücünün düşmesi buna izin vermedi ve Beşiktaş'ın baskısı başladı. 

Açıkçası bu baskıya Türkiye'de dayanacak takım yok. Üçüncü ve dördüncü olumsuzluk olarak Gökhan Töre'nin ve Sosa'nın etkisizliği hücum gücümüze sekte vursa da Quaresma'nın ve Cenk'in girişi oyunu çevirmeye yetti. 

Bu noktada Quaresma için ayrı bir parantez açmak lazım. Takımın en iyi orta yapan oyuncusu olan Quaresma; ne zaman klasik kanat oyuncusu gibi oynarsa etkili oluyor. Ters ayakla oynadığı ve sürekli içeri kat etmeye çalıştığı sol kanattansa, çizgiye indiği sağ kanatta rakibi çok zorluyor. Ya etkili ortalar geliyor ya da serbest vuruş kazanıyor. İlk gol bu yazdığımın aksine sol kanattan gelse de içeri kat etmek yerine sadece kendisinin yapabileceği bir orta sonucunda geldi. İkinci gol ise tam olarak yazdığım senaryo ile gelişti. Rakibin daha gevşek olduğu maçlarda bu kadar ortaya çıkmasa da; iyi yer tutan defanslara karşı çizgiden gelen ortalar çok önemli bir hücum silahı haline geliyor.

Maçı özetlerden izleyen kişiler, şimdi yazacaklarımı maalesef anlayamayacaklar. Ancak hakem gerçekten berbat bir yönetim gösterdi. Oyunun momentumuna etki eden tüm kararları kötüydü. Çıkmayan kartlar, çalınmayan düdükler maçın 10-15 dakikalık ritimlerini etkiliyor. Bunun yanında rakibin defanif sertliğini arttırıyor ve oyunu soğutma hamlelerini de destekliyor. Mesela Volkan Babacan'ın maçı kartsız tamamlaması adeta bir mucizeydi. Zira ilk dakikadan son dakikaya kadar zaman geçirmek için her şeyi yaptı. Bunun gibi bir çok örnek ile birlikte, hakem Beşiktaş açısından son olumsuzluk oldu.

Bu saydığım olumsuzlukların hepsi toplandığında, Başakşehir gibi bir takıma iki puan bırakmış olduk. Kaybedilen puan olumsuz olsa da böyle bir durumdan geriye dönmek ve galibiyeti kaçırmak psikolojik olarak çok iyi oldu. Rakipler 2-0 önde olsa bile bize karşı rahat olmamaları gerektiğini bilecekler ve yiyecekleri bir gol paniğe sebep olabilecek. Biz ise 2-0 yenik durumda bile olsak maçı çevirebileceğimizi bileceğiz ve panik yerine hırslı bir oyun ortaya koyabileceğiz. Uzun maratonlarda puan kayıpları her zaman olur. Önemli olan puan kayıplarının bu şekilde kazançlı olması.

11 Şubat 2016 Perşembe

Beşiktaş - Konyaspor Ziraat Türkiye Kupası Maçı

Bizim için enteresan bir maç oldu. Şenol Hoca ortasaha ve hücum hattında haklı olarak rotasyona giderken, yolda karşılaşsalar birbirlerini tanımayacak olan stoper ikilisi Alexis ve Marcelo'yu birbirine alıştırabilmek için mecburi olarak oynattı. Bu senaryoda başımıza gelebilecek en kötü şey bir stoperi daha sakat vermemiz olurdu. Bu kadar şanssız olmasak da Marcelo'yu kırmızı kart ile kaybettik ve maç bu noktada dramatik bir hal aldı.



Dün oynadığımız maçta takımın genel kadro yapısı hakkında önemli işaretler vardı. Yedeklerimizden hangileri yeterli, hangileri formsuz tekrar görme şansımız oldu.

Tosic'ten başlamak lazım. İnanılmaz formsuz. Adeta ayda bir halısahaya gelen adam gibi top oynuyor. Bindirme yaptığında orta yapana kadar rakibi mutlaka geriden gelip yetişiyor. Dün bu dediğim 4-5 defa oldu sanırım. Defansta yaptığı top kayıpları da cabası. Açık ara takımın en kötüsüydü. 

Serdar ise ağır olsa da kapasitesini bilerek oynaması sonucunda daha az sırıtıyor. Ancak sahadaki "iyi bek" olma ihtimali yok maalesef. Serdar oynuyorken diğer bekin mutlaka ondan iyi olması lazım ki oyun kurma, hücuma destek gibi işler Serdar'a çok kalmasın.

Veli hala fizik olarak toparlanabilmiş değil. Hem güçsüz, hem de yavaş. Deli Dumrul gibi pres yapan Veli'yi görmek ancak sezon sonuna doğru mümkün olacak. Necip'de yanında Oğuzhan, Atiba, Sosa gibi oyuncular olduğunda sırıtmıyor ama formsuz bir Veli ile birlikte oyun kurmada yetersiz kalıyor. Fakat lig maçlarında bu sorun yaşanmayacaktır. Ortasahada ilk alternatifimiz Necip Oğlan. 

Quaresma formsuz olsa da çok dert edilecek bir durum yok bence. Fakat Kerim için problem büyük. Resmen kafası kesilmiş tavuk gibi oynuyor. Topu ayağından çıkarmamak için her şeyi yapıyor ve takıma çok fazla zarar veriyor. Şenol Hoca da muhtemelen çıldırmıştır. Dün; "Keşke Aras'ı kiralamasaydık" dedirtti bana.

Cenk hırslı ve güçlü. Attığı gol tam bir golcü sezgisiyle atıldı. Topun düşeceği yeri çok iyi sezdi gerçekten. O da Sosa, Ozi ve Olcay gibi rakip ceza sahası önünde hızlı paslaşmalar yapacağı kişileri bir türlü bulamadı. Quaresma ve Kerim kendisine destek olamadı.

Açıkçası kupadan elenirsek üzülmeyeceğim. Zira Fenerbahçe ya da Galatasaray ile fazladan maç oynamaya hiç ihtiyacımız yok. Çünkü stoperimiz yok. Fazladan her maç; sakatlık, kart gibi ihtimalleri arttıracaktır. Bu da şu an bizim en büyük problemimiz olur. Zira hücum hattı ve ortasahada olabilecek bir, iki eksiği kapatabiliriz ancak defans hattımız tam anlamıyla alternatifsiz. Ayrıca elenirsek Olimpiyat Stadı'nda başka maç oynamayacağız bildiğim kadarıyla. Dün maçın ikinci yarısında resmen doğa koşulları da bize karşıydı. Özellikle Boyko, Olimpiyat stadı ile acı bir şekilde tanışmış oldu.

Bu sene şampiyonluk demek önümüzdeki beş yılı domine etmek demek. Bu cümlemin üzerine daha çok yazacağım o yüzden şimdilik devam etmiyorum. Bu fikrin ışığında; Beşiktaş Konyaspor maçı tam zamanında bir kayıp oldu. Hem takımın ayaklarının yere basması, hem de yedek oyuncuların kendisini toparlaması açısından güzel dersler çıkarılacak bir maç oldu. Umarım bu dersleri alırız.